Sanayi devrimi II. Dünya Savaşı sonrası olmadı. 1800 lü yıllarda oldu.
15. yüzyılda hissedilmeye başlayan Rönesans, günümüze kadar etkisi devam eden bir dönemin kapısını aralamış, insanlık tarihine iz bırakan devrimlerin başlama düdüğünü çalmıştır. Coğrafi keşiflerin artması, kiliseye ve din adamlarına duyulan güvenin azalması, bilime ilginin artması, matbaanın tüm Avrupa’da yaygınlaşması neticesinde Rönesans Dönemi, İtalya’dan başlayarak tüm Avrupa haritası üzerinde rüzgarını hissettiren yolculuğuna başlamıştır.
Toplumlar; Rönesans Dönemini
Reform hareketlerine, Reform hareketlerini de Aydınlanma Çağı’na
bağlayan bir labirentten geçmiştir. Labirentin sonunda ülkeleri ve
halklarını bekleyen şey ise, Sanayi Devrimi olmuştur…
1760 ile
1830 yılları arasında İngiltere’de başlayan, 1850’den sonra diğer Batı
Avrupa ülkeleriyle Kuzey Amerika ve Rusya’yı ve daha sonra da Japonya’yı
içine dahil eden Sanayi Devrimi, 18. ve 19. yüzyılın başrol oyuncusu
olmuştur. Sanayileşme sürecinin ilk aşamasında tarım büyük rol
oynamıştır. Sanayileşme, önce tarımda gerçekleşmiş ardında diğer
alanlarda da etkisini hissettirmiştir.
İnsanlar, tarih boyunca
hayatlarını kolaylaştırmak ve anlamlandırmak için binlerce yol
denemiştir. Sanayi Devrimi de bu denemelerin en ihtiyaç duyulan ve en
yorucu maratonlardan biri olmuştur. 18. yüzyıl’dan bugüne kadar 4 kez
sanayi devrimi yaşanmış ve bu dönüşüme dahil olan ülkeler ile
sanayileşemeyen ülkeler arasındaki fark her geçen gün açılmıştır.
İlk Sanayi Devrimi – Endüstri 1.0
Tarihteki
ilk endüstriyel dönem, buhar teknolojisinin keşfiyle başlamıştır.
1712’de buhar makinesi icat edilmiş ve bu makine sayesinde, sömürgecilik
faaliyetleri sonrası Avrupa’ya gelen ham maddelerin işlenmesiyle
sermaye birikimi artmıştır. Sanayileşme birçok dönüşümü de beraberinde
getirmiş, üretilen devasa makinelerin içine sığacağı yeni binalar inşa
edilirken fabrikalaşma süreci de başlamıştır. Fabrikalaşma ile birlikte
burada çalışacak işçi sınıfı köylerden kentlere göç etmeye başlamış,
ülkeler zamanla ekonomik olarak güçlenirken askeri, eğitim gibi
alanlarda da ilerlemeler başlamıştır.
18. yüzyıl, buhar gücü ile
çalışan lokomotif ve tren ile tanışma çağı olurken buna bağlı olarak
makineleşme ve sanayileşmenin gelişmesiyle toplumlar, dağların
arkasından yavaş yavaş kendisini göstermeye başlayan bir güneş gibi
yükselmeye başlamıştır. Demiryollarının inşası, demir-çelik üretimindeki
artış, imalatta kullanılan makine sayısında yükselme de bu dönemin en
olumlu gelişmeleri olarak tarihe geçmiştir.
İkinci Sanayi Devrimi – Endüstri 2.0
İlk
sanayi devriminden sonra üretim makineleşmiş ve teknoloji hızlı bir
şekilde ilerlemeye başlamıştır. 1840 – 1870 yılları arasında yaşanan bu
dönemde buharlı makinelerin yerini, elektrik, petrol ve doğalgaz ile
çalışan ürünler almaya başlamış ve çok sonradan “Teknoloji Devrimi”
olarak da anılacak bu dönemde; ulaşım kolaylaşmış, ham maddeler kolayca
temin edilmiş, üretilen ürünlerin uzak pazarlara transferi sağlanmaya
başlamıştır.
Bu dönem aynı zamanda seri imalat dönemi olarak da
anılmaktadır. Sadece üst sınıfın ulaşabildiği otomobillerin ortaya
çıktığı ikinci sanayi devriminde tarih sahnesine Henry Martin Ford
çıkmıştır. Henry Ford, 1903 yılında 11 yatırımcısı ile birlikte 28.000
Dolar sermaye ile Ford Motor Company’i kurarken kendisi bile nasıl bir
öncü hareketin kahramanı olacağını tahmin etmemiştir belki de.
Henry
Ford, şirketini kurduğu andan itibaren seri bir şekilde imalat yapan
seri bandıyla otomobiller üretmeye başlanmış ve bugün, Endüstri 2.0
olarak anılan üretimin temel yapı taşını oluşturmuştur. Bu seri üretim
bandı sayesinde parçaların makineler arasında gidip geldiği bir sistem
oluşturulmuş, üretim hızlanmıştır. Böylece dünya, seri üretim ile
tanışmış, ağır sanayi sektörünün başrol oyuncuları değişmiştir. Artık
dünyanın önde gelen üreticileri İngiltere, Almanya, ABD ve Japonya
olmuştur.
“İnsanlara ne istediklerini sorsaydım, daha hızlı giden at üretirdim.”
Henry Ford
Üçüncü Sanayi Devrimi – Endüstri 3.0
Üçüncü
sanayi devrimi, ikinci dünya savaşının bitiminden kısa bir süre sonra
başlamıştır. Dünya nüfusunun önemli bir yüzdesinin kaybedildiği ve
etkisi Avrupa’nın her yerinde farklı hissedilen bu kadar büyük bir cephe
savaşından sadece birkaç yıl sonra böyle bir devrimin yaşanması,
öngörülmesi güç bir tespit olmuştur. Belki de insan kaybettikçe
bilinçaltında makineleşmanın alt yapısı da oluşmaya başlamıştır.
Bu
dönemde hayal gücünün sınırları aşılmış, çok değil sadece bir dönem
önce hayal dahi edilemeyecek gelişmeler yaşanmaya başlamış, Endüstri
3.0 devrimi ile üretime elektronik cihazlar da dahil olmuştur. 1971
yılında ilk mikro bilgisayar ile tanışıldıktan sonra takvim 1976’yı
gösterdiğinde Steve Jobs, diğer kurucu Steve Wozniak ile birlikte ilk
kişisel bilgisayarlardan birisi Apple I’i dünyaya sunmuştur.
Üçüncü
sanayi devriminde insan gücünün yerini makineler almaya başlamış,
imalat otomasyonu ilerlemiştir. Bilgi teknolojilerinin gelişmesiyle
üretim otomatikleşirken PLC sistemi yavaş yavaş adını duyurmaya
başlamıştır. PLC ile birlikte artık fabrikalarda makineler bilgisayar
kontrolünde çalışmaya başlanmış, farklı şekillerde programlanan
bilgisayarlar sayesinde üretim daha seri ve verimli olmaya başlamıştır.
Bu
dönemi tanımlayan bir diğer gelişme ise yalın üretim ile ilgilidir.
Endüstri devrimlerinin arasında en büyük farkı yaratan gelişmelerden
birisi olan yalın üretimin temelleri üçüncü sanayi devriminde
atılmıştır. Sıfır hata, sıfır stok ve esnek üretimi esas alan yalın
üretim, endüstri uygarlığının dönüm noktasını oluşturmuştur. Bu dönem
dördüncü sanayi devriminin habercisi olmayı başarmış ve endüstriyel
dönüşümün geleceğinde bizi neyin beklediğini anlatan bir makalenin
başlığını oluşturmuştur. Sadece bu başlık bile Endüstri 4.0, yani
dördüncü sanayi devriminden sonra artık hiçbir şeyin eskisi olmayacağını
anlatmaya yetmiştir.
Dördüncü Sanayi Devrimi – Endüstri 4.0
İnternet,
her alanda olduğu gibi endüstride de bir çağı geride bırakıp yenisine
başlamamıza vesile olan mucizevi bir buluş olmuştur. Üretimin
dijitalleşmesi, akıllı fabrikaların yaşamda yerini bulması, verimli iş
modellerinin hayata geçmesi ile yalın üretimi kusursuz
uygulayabileceğimiz teknolojik dönüşüm başlamış ve endüstri devriminin
eksik parçası da sonunda yerini bulmuştur.
İlk olarak Almanya’nın
gündeme getirdiği Endüstri 4.0, geleneksel endüstrinin bilişim
sürecinde yeni bir kıyafete ihtiyaç duyduğunu göstermiş, küçük
zanaatkarların hızını geride bırakan makinelerin oyuna dahil olmasıyla
dijital teknolojiye dayalı makineler mikro-elektronik tekniklerinin
kullanımını yaygınlaştırmıştır. Endüstri 4.0 ile bulut bilişim ve yapay
zeka kavramları ön plana çıkmış, insan etkeni minimuma inerken
makinelerin birbiri ile iletişimi artmış, veriler gerçek zamanlı
işlenmeye başlanmış, akıllı sistemler üretimi ele almıştır.
Yapay
zekanın endüstri sahnesindeki yerini alması ile 3 boyutlu teknoloji,
bulut bilişim, artırılmış gerçeklik ve büyük verinin analiz edilmesi
sayesinde hedef kitlenin isteği çok daha kolay belirlenebilmiş ve üretim
bu harita ışığında gerçekleşmiştir. Hizmet sektöründe var olan,
“Müşteri bizim verdiğimizi almak zorunda, biz ne sunarsak o satılır”
düşüncesi erozyona uğramış, müşterinin ihtiyacının ve beklentisinin
karşılanması için yapılan “Yalın Üretim” modeli varlık gücünü
artırmıştır.
Dünyada ilk olarak Toyota firması tarafından
uygulanan yalın üretim, yalın düşünce temelinde, “değer” ve “israf”
kavramlarını merkeze almıştır. Hammaddeden başlayarak üretim sürecinin
her aşamasında israfı yok eden ve müşteri için mükemmel değeri
oluşturmayı hedefleyen sistem bir değer akışı oluşturmuştur. Üretime
değer katmayan tüm faaliyetleri yok eden yalın üretim sisteminde ürünün
üretiminden teslimine kadar her aşama kendi içinde değer kazanmış ve
israf tamamen engellenmiştir.
Bu model ile verimlilik,
tarihindeki en yüksek debiye ulaşmış, küresel rekabetin etkisi tüm
pazarlarda hissedilmeye başlandığı için de yenilenemeyen, dönüşemeyen
her işletme ya da kurum yok olmaya mahkum olmuştur.
“Mesafesi ne kadar kısa olursa olsun, doğru yönlenmedikçe hiçbir hedefe ulaşamazsınız.”
Taiichi Ohno
Yorumlar
Yorum Gönder