NE İSTİYORUZ BİNA MI TARIM MI?
Anadolu, iklim şartları ve arazi yapısı gereği, tarım alanları bakımından görece sınırlı bir coğrafyadır. Türkiye’nin 1/10’undan daha az bir kısmı sulanabilir verimli ovalardan oluşmaktadır. En verimli arazilerin önemli bir kısmını oluşturan Ege kıyılarındaki ovalar, Amik ovası ve Çukurova’da erken çağlardan beridir tarım yapılmasına rağmen bu bölgelerdeki asıl tarımsal üretim 19. Yüzyıldan itibaren önemli bir artış göstermeye başlamıştır. Endüstri devrimi ile üretimdeki sıçrama ve gelişmiş ülkelerin hammadde kaynakları arayışı sonucu bataklık bölgeler kurutularak tarım arazisine dönüştürülmüştür.
Orta Anadolu’nun marjinal sahalarının tarıma açılması ise II. Dünya savaşı sonrasında traktör ve endüstriyel gübre kullanımı ile gerçekleşmiştir. Fakat özellikle II. Dünya savaşından sonra hız kazanan çarpık kentleşme sonucu bu ovaların büyük bir kısmı yerleşime açılarak bir taraftan tarım arazileri kaybedilmiş bir taraftan da güvenli olmayan yaşam alanları oluşturulmuştur. Bu denetimsiz arazi kullanımı hem can güvenliği açısından hem de gıda güvenliği açısından sorunu giderek büyütmektedir.
Şimdi depremde yıkılanların yerine yeni konutlar yapılacağı ve bu konutların az katlı olacağı ifade edilmektedir. Bir kısım açıklamalarda da konutların yamaç araziler üzerinde inşaa edileceği ifade edilmektedir. Aynı söylemler Düzce depreminden sonra da duyulmuştu. Fakat bir kısım konutlar yamaç arazilere yapıldıktan sonra Valilik, Belediye, bankalar, adliye vb. birçok kurum bazı rant endişeleri yüzünden yine ovada bırakıldı ve sonuçta pek de bir şey değişmedi. Daha sonra bu da yetmezmiş gibi ova hızla yapılaşmaya açılarak tarım alanlarının önemli bir kısmı kaybedildi.
Şehri yamaç arazilere taşımayacaksak, ovaların da yüz ölçümünü büyütemediğimize göre burda bir tercih yapmamız gerekir. Az katlı binalarla tarım arazilerini doldurmak mı yoksa çok katlı binalar yapmak mı daha iyi. Artık teknoloji o kadar gelişmiştir ki denizin içinde bile bina inşaa edilebilmektedir. Dünyanın en şiddetli depremlerinin olduğu Japonya ve San Fransisco’ya bakın gök delenlerle dolu. Mersinde 52 katlı bina da bu depremden zarar görmedi. Dolayısıyla sorun binanın yüksekliğinde değil zemine göre nasıl bina yapılacağını hesaplayamamızdadır.
Tarım arazileri kaybedildiği zaman bunların geri kazanılması mümkün değildir. Düzce depreminden sonra bölgedeki ovaların önemli bir kısmı binalarla dolduruldu. Şimdi aynı sorun Amik ovası ve diğer illerde öngörülmektedir. Son yıllarda gıda güvenliğinin hem dünya da hem de ülkemizde nedenli önemli olduğunu acı bir şekilde anlamaya başladık ve bu kriz giderek artacaktır. Az katlı binalarla depremden korunacağız söylemi bilimsel bir nitelikten çok insanları ikna etme işlevi görmektedir. Asıl sormamız gereken soru bunca üniversitemiz varken ‘Niçin zemine göre hesap yapamayan mühendis mimar yetiştiriyoruz’ olmalıdır. Maalesef her felaket sonunda olduğu gibi bu felakette de bilimsel normlardan uzaklaştıkça yeni kültler ortaya çıkmakta ve epey de taraftar toplamaktadır.
Oktay Yildiz
Görsel: Adana
Yorumlar
Yorum Gönder