Türkiye okuma düzeyi çok düşük bir ülke
Türkiye aldığı bir teknolojiyi yarım yamalak kullanan, aldığı ya da
kullandığı otomobil, yemek yediği lokanta, alışveriş yaptığı mağaza ile
kendini çağdaş olduğuna inandıran, cahil bir toplumda kendini mutlu
hisseden tüketim tutkunu vurdum duymaz adamlar yetişiyor.
Cehalet
Türk toplumunu, ahlaki ve kurumsal olarak, çürütüyor; insanlar dünyadan
habersiz. Toplumun cehaleti her anlamda içler acısıdır. Türkiye okuma
düzeyi çok düşük bir ülke - Cinayet, şiddet, haksızlık, yasasızlık,
kuralsızlık, fakirlik, işsizlik, açlık kendilerine ulaşana kadar
tepkisiz kalan robotlar yetiştiriyoruz. Bizde olan dünyanın her yerinde
var diyorlar. Ama ABD’nin, Almanya’nın, bombardıman altında bir kenti
yok! Bereket, İŞİD henüz İstanbul’a füze atamıyor. Canlı bomba
gönderiyor.
Vatandaşı ? Öğretim seviyesi her gün düşen bir eğitim ilgilendirmiyor* Devletin cari açığı fakir insanları ilgilendirmiyor.
Ömründe hiç dolar görmemiş olanları dolar kurunun inip çıkışı ilgilendirmiyor.
Fakat toplum için önemli olan, korkunç denilebilecek bilgisizliğin düzeyi. Bu da cinayet ve suç haberleriyle dolu gazeteler.
Sürdürülebilir
kalkınma programlarında yeterli bir eşiğe gelmenin ilk koşulu yetişmiş
insan gücünün kritik bir büyüklüğe erişmesidir. Bu bilgi birikimine
liseden mezun olup, Yunanistan’ın nerede olduğunu bilmeyen ve dört işlem
yapamayanlarla ulaşılamaz. Eğitim milyonluk öğrenci sayısı, binlerce
yapı ile ölçülmüyor. Bizde okul var, eğitim yok, spor salonu var, spor
yok, konferans salonu var, konferans yok, yol var, ulaşım yok. Eğitimin
öğrenciler için mi, yoksa inşaat müteahhitleri için mi yapıldığı pek
açık değil.
Bugün yeterli olmayan teknisyen, mühendis ve bilim
insanı, yarın için gerekli teknik (yani uygarlık) kalitesinin hiç
yetişememesi anlamına geliyor. Eğitimin varlığı, ancak amaca uygun,
bilim ve teknolojiye gereken ağırlığı veren eğitim programlarının
varlığı ile gerçekleşir. İngilizce dilli vakıf üniversitesi bilim
insanı, mühendis yerine işletmeci yetiştiriyorsa, bu sadece millet
kendini ‘işletiyor’ demeye gelir. Türkiye henüz kaç bio-teknolog, kaç
enerji uzmanı, kaç jeolog, kaç elektronik uzmanı, kaç doğa bilimci, kaç
matematikçi ve kaç ‘imam’ yetiştireceğini anlamamış bir ülke.
Türkiye’de okumuşluk, bilimsel bilgi sahibi olmak anlamına hiç gelmedi.
Fakat bu insan karnı şişirilen, kafası boş bırakılan. Namaza
giderse dönünce pabucunda altın bulacağına inanan insanların eğitimle
ilgili bir dertleri olamaz.
Çağımızın en önemli sorunu ‘bilimsel
okumamışlık’ (scientific illiteracy)’dır. (Bizim Milli Eğitim
Bakanlığımız milli ve eğitim sözcüklerinin içeriğini doğru tanımladığı
zaman eğitimimiz amal-i erbaa öğretebilen bir düzeye çıkar inşallah!).
‘Halk en temel bilimsel bilgilere uzak kaldığı için gerektiğinde
rasyonel bir seçim yapmakta zorlanıyor’ Bilim, paylaşılan bilgi üzerine
kuruluyor. Fakat 7x13’ü çarpamayan üniversite öğrencisi bu paylaşanlar
arasında olamaz. Federico Mayor, ‘bilim ve teknoloji her gün yeni
buluşlarla giderek karmaşıklaşan bir bilgi (information) ortamında
yaşıyor. Oysa toplum ve politik liderler bu gelişmenin dışında
kalıyorlar’, diyor. Türkiye’de bu tanım tam yerine oturmaktadır.
Kimi istatistiklere göre Türkiye insanı ortalama 10 yılda bir kitap
okuyor, günde 5 saat televizyon seyrediyormuş. Japonya’da ise kişi
başına yılda 25 kitap okunuyormuş. Türkiye bir mucizeyi
gerçekleştiriyor ve okuyup öğrenmeden müthiş gelişiyor! Borcu kabarıyor,
dolar milyarderi yetiştiriyor, gökdelen yapıyor ve neredeyse her şeyi
ithal ediyor. Böyle bir ekonominin işleyişini, ve sanayileşmenin
doğasını ancak iyi saatte olsunlar bilebilir. Bu cehalet sorununu
serbest ticaretin (liberal ekonominin) çözmeyeceği de açık. Cahil bir
ülkenin sadece ucuz işçiliğe, sıcak paraya, faize, kötü eğitime,
palavraya ve televizyon seyirciliğine dayalı bir örgütlenme şansı, hele
‘özgürlük kültürü’ yoksa, olanaksızdır.
Okuyan cahiller
Türkiye’de bugün okul ve öğrenci sayısına dayalı bir öğretim komedisi
var. Geçen gün ticaret lisesini bitiren ve işletme (bu işletme
fakülteleri Türkiye’yi ‘işleten’ fakülteler olarak da anılabilir)
okuyan, düzenli konuşan ve dışarıdan bakınca zeki bir genç kıza sordum:
‘Suriye, Yunanistan ve Azerbaycan nerede?’ Bilmiyordu.
Sonra
muhasebe okuyan bu yüksek öğretim öğrencisinin 13x7 çarpımını akıldan
yapmasını istedim, onu da yapamadı. Hiç kitap okumuyormuş.
Yorumlar
Yorum Gönder